top of page

Yeşil Adam efsanesi

Yıllardır süre gelmiş bir olay olmasına karşın Yeşil Adam aslında bizlerden biri. Daha önce böyle bir şey duymadıysanız gelin ben size efsaneyi anlatayım: Ohio eyaletinin sakinleri gece dışarı çıkmaya korktuklarını çünkü yeşil ve garip bir varlığın göründüğünü eyalet polisine iletince polisler kolları sıvadı. Bir süre gizli şekilde operasyon yürüten polisler işin aslında çok daha farklı olduğunu anlayacaktı. Yaratık olarak adlandırılan ''şey'' bir insandı. Adı Raymond Robinson idi. 8 yaşlarındayken elektrik direğine tırmanmış ve elektrik çarpması sonucu bu hale gelmişti. Gün içerisinde garip bakışlar ve alaycı tavırlardan rahatsız olduğu için gece yürüyüşlerini tercih etmekteydi. Polis elbette gerekli açıklamayı halka yapmış olsa da bu korkunç olay elbette yaramaz çocukları olan ebeveynlere yaradı. Peki neden adı Yeşil Adam idi? Bu konu hakkında iki hipotez vardır. Birincisi kazadan dolayı vücudunun koyu yeşile dönmesi, ikincisi ise sürekli yeşil kıyafetler giymesidir.

yeşil adam
yeşil adam

KARAKONCOLOS

Özellikle Trakya ve Karadeniz bölgesinde sıklıkla inanılan bir varlıktır. Anlatılanlara göre varlık siyah renkte ve oldukça çirkindir. Kendi inisiyatifine göre çeşitli büyüklüklere erişebilir. Kış gecelerinde gezdiği bilinir. Kış ayının zemherisinde sokaklarda dolaşır karşılaştığı kişiye ''Nerden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?'' gibi sorular sorar. Verdiğiniz cevabın içerisinde ''kara'' kelimesinin geçmesi kurtulmanız için yeterlidir. Eğer bu kurtuluş yolundan habersizseniz tarakla size saldırır, yaralar hatta öldürür. Sırf bu yüzden kış vakitlerinde evlerdeki taraklar kaldırılır. Kötülük cini olduğuna inanılır. Bunun yanında zararsız (!) olduğu da söylenir. Karakoncolos'tan korunmanın bir diğer yolu da Yılın belli günlerinde yapılan kutlamalardır. İnsanlar, Karakoncolos kostümü giyip kapı kapı gezerler ve insanları korkuturlar. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesinde kendisinden söz edilir. Farklı olarak olarak sadece kış aylarında değil diğer aylarda da görünebileceği detayıdır. Eğer bir kış vakti tüylü, siyah ve iki ayağının üzerinde duran, hayvana benzeyen bir şey size yaklaşıp soru sorarsa ne içinde ''kara'' kelimesinin geçtiği cümleler kurmayı unutmayın :)

.
.

LIMINAL LAND'DEKİ ANOMALİLER

Son günlerde NMSP ( New Meksiko Eyalet Polisi) , Liminal Land Park'ta bir dizi anormal olaylarla karşılaştı. Bu bilgilerin Lake Valley bölge Hastanesi tarafından belirtilen çok sayıda yüz deformitesi vakasına bağlı olduğu düşünülüyor. Görsel tasvirler genel izleyici kitlesi için uygun görülmediğinden LVVT bu vakalı yerel televizyonlarda ele almayı reddetti. Ortaya çıkan sonuçlar oldukça korkunç ve ilginçti.

Rick Ackerman : 42 yaşında bir satış temsilcisi. Sağlık geçmişinde hafif anksiyete olduğu rapor edildi. Rick, eşi ve üç çocuğuyla 1988 temmuzunda Liminal Land'i ziyarete geldi. Liminal Land anomalisine tek başına binmek için ailesinden kaçtığı iddia ediliyor. Rick'in ölüm nedeni bir sonraki duyuruya kadar soruşturma altında.

Lina Sorenson : 44 yaşında bir öğretmen. Sağlık geçmişinde herhangi bir rahatsızlığa ulaşılmadı. 1984 kışında birinci sınıf öğrencilerini Liminal Land'e götürdü. Oradayken Lina, çocukları Parkın Cennet Oyun Odalarına götürmeye karar verdi. Lina, aniden binayı arka çıkıştan terk etmeden önce yedi dakika çocuklarla kaldı. Çocuklar sekiz saat yalnız kaldılar ve ayrıldığını hiç fark etmediler. Lina'nın cesedi, Liminal Land anomalisinin arkasındaki kirli bir alanda keşfedildi. Lake Valley Polisi olay yerindeki bulguları detaylandırmayı reddediyor.

Maria Ramos: 48 yaşında bir yönetmen. Sağlık geçmişinde artrit (eklemlerde kızarıklık ve şişlik) rahatsızlığı var. Maria, 1982 kasımında Liminal Land'i tek başına ziyaret etti. İddiaya göre Maria, Liminal Land anomalisine gitmeden önce dönme dolaba bindi. O gün, Liminal Land anomalisinin onarım için kapatıldığı bildirildi. Park çalışanları, sürüş kontrollerinin yakınında bir kadın gördüğünü hatırlıyor ama onu sorgulamak ya da durdurmak için hiçbir şey yapmadılar. Kısa bir süre sonra yolculuğun başladığı ve kadının en arkadaki vagona bindiği bildirildi. Liminal Land anomalisinin hatalı bir arıza emniyeti nedeniyle kapatıldığı ve yolculuğun seans başına birden fazla kez çalışmasına neden olduğu iddia edildi. O gün sürüş 26 dakika boyunca aralıksız sürdü. Maria'nın olayı, Liminal Land anomalisinin bilinen ilk ölümüne işaret ediyor. NMSP (New Mexico Eyalet Polisi)  tarafından yürütülen soruşturma devam etmektedir.

rick ackerman
Lina
maria

LA LLORONA

La Llrorona, kelime anlamıyla ''ağlayan kadın'' demek. Meksika'da çocukları korkutmak için üretilmiş bir efsane. Kendi çocuklarını gölde boğuk intihar ettikten sonra ruhu arafa sıkışan bir anneyi temsil ediyor. Çocuklarının acısıyla ağlayan bir anne... Efsanenin birçok varyantı bulunmaktadır. Kimi varyantlar kehanetlere ve kutsal varlıklara kadar uzanıyor. Bunlardan birisi Aztek kültüründeki doğurganlık tanrıçasına kadar uzanıyor. En yaygın varyanta göre Maria isimli köylü kadın zengin bir adamla evleniyor. Mutlu evliliklerinden iki çocukları oluyor. Maria bir gün çocuklarıyla birlikte nehir kenarına gittiğinde kocasını genç ve güzel bir kadınla görüyor. Gördükleri karşısında öfke nöbeti geçiren Maria çocuklarını nehirde boğarak öldürüyor. Kendine geldiğinde vücudunu büyük bir acı ve ıstırap kaplıyor ve ömrünün sonuna kadar nehir kenarında ağlıyor. Diğer bir varyasyona göre Maria, çocuklarıyla ilgilenmediği için onların ölümüne neden oluyor ve lanetleniyor. Lanetlendiği için ne ölüyor ne de hayatta kalıyor. Biz buna araf diyoruz. Günümüz Meksika'sında , intikam almak amacıyla diğer insanların çocuklarını öldüren korkunç bir varlık olarak görülüyor. Ayrıca La Llorona'nın ağladığını duyan kişinin yakın zamanda öleceğine inanılıyor. 2019 yılında adına bir film yapıldı. Ayrıca bu efsaneden ilham alarak Chavela Vargas, La Llorona adlı şarkıyı yapmıştır.

'' Herkes bana zenci diyor, Llorona
zenci ama sevimli
herkes bana zenci diyor, Llorona
zenci ama sevimli
ben yeşil biber gibiyim, Llorona
acı ama lezzetli
ben yeşil biber gibiyim, Llorona
acı ama lezzetli

Vay bana, Llorona Llorona
Llorona beni ırmağa götür
beni şalınla ört, Llorona
çünkü soğuktan ölüyorum

Seni sevdiğim için seviyorsun, Llorona
daha çok sevmemi istiyorsun
eğer sana yasamımı verseydim , Llorona
ne kadar çok severdin?
çok sever miydin?

.
la-llorona
.

Tomino'nun Cehennemi

Tomino'nun Cehnnemi, yüksek sesle okunduğunda lanetleyen hatta öldürdüğüne inanılan bir şiirdir. Bu şiir ünlü Japon şair Yomota Inuhiko tarafından 1. Dünya Savaşının sonunda yazılmıştır. Şiirin bir askerin savaşta çektiği acıyı betimlediğine inanıyorlardı. Bir süre sonra şiirin şöhreti arttı. Çünkü insanlar şiiri okuduktan sonra başlarına türlü olaylar geldiğini ve kayıplar yaşadıklarını iddia ediyorlardı. Yomota, Fransa'da akademisyenlik yapmış ve Fransız edebiyatından büyük derecede etkilenmişti. Çalışmalarında şifreler ve semboller kullanıyordu. Hedef kitlesi çocuklardı. Tomino'nun cinsiyeti şiirde belirtilmemişti. Bir kısım kız olarak bir kısım erkek olarak düşündü. Tomino'nun tacizci bir ailenin kızı olduğu fikri daha yaygın bir efsaneydi. Söylenene göre Tomino içinde yaşadığı tüm acıları şiire yansıtmıştı. Ailesi şiiri okuduktan sonra sinirlendi ve onu oldukça karanlık ve soğuk bir mahzene kitledi. Tomino'yu haftalarca aç ve susuz bıraktılar. Sonunda bu sağlıksız koşullara dayanamayarak bronşitten öldü. O zamandan beri kızın laneti şiiri yüksek sesle okuyanların peşini bırakmadı. Başka bir efsanede Tomino, kız kardeşlerinin ona eziyet ettiği bir kızdı. Bundan zarar görüp canı yandı ve neler hissettiği hakkında bir şiir yazdı. Başka bir efsanede ise Tomino, ailesini öldüren katil bir kızdır. Bir başka efsaneye göre bilinmeyen bir suç yüzünden cehennemin en alt katına giden bir çocuğu anlatır. 

Öncelerde şiiri okuyanlarda şiddetli baş ağrıları, kas spazmları, halsizlik ve çeşitli kazalar göründü. Sonradan her şey daha da korkunçlaştı. Söylenene göre şiiri okuduğu için ölen ilk kişi bir kız öğrenciydi. Sonrasında Taro adlı bir erkek çocuk ile ilgili öyküler anlatılmaya başlandı. Taro, şiirin bir kopyasına sahipti. Arkadaşlarının bundan haberi oldu ve Taro'yu köşeye sıkıştırıp sesli okuması için zorladılar. Sınıfta okuduğu zaman bir şey olmamıştı ama okuldan sonra karşıdan karşıya geçerken hızla gelen bir kamyonun altında kalarak öldü. Şiir hakkındaki en ünlü ölüm bir yönetmene ait olandı. Suji Tereyama, 1974'te Tomino'nun Cehennemi hikayesine dayanan Kırsalda Ölmek adlı bir film çekti. 1983 yılında ünlü yönetmen ani ve sebepsiz bir ölüme kurban gitti. 2004 yılında Japon yazar Yumoto İniyiko, Tomino'nun Cehennemi'ne dayanan bir kitap yayınladı. Unutulan bu efsane günümüze kadar ulaşmış oldu.

tomino'nun laneti
Tomino
.
.

YEDİKULE ZİNDANLARI

Tarihi kayıtlarda bu yapının devlet evraklarının saklandığı, yerli ve yabancı esirlerin hapsedildiği bir yer olduğu yazmaktadır. Yedikule zindanlarıyla ilgili birçok hikaye bulunmaktadır. Bu hikayelerin ortak paydaları esirlere akla gelmeyecek işkencelerin yapıldığıdır. Efsaneye göre bu zindana hapsedilen esirler arasında bir pagan da vardı. Zindan görevlilerinin hiçbirinin onun aslında kim olduğundan haberi yoktu. Ona türlü işkenceler yaptılar. Hatta ipin ucunu kaçırıp daha önce denenmemiş teknikleri de uyguladılar. Günler sonunda vücudu ağır işkenceye dayanamayan pagan ölürken bir şeyler mırıldandı. Kimse bunun ciddi bir şey olduğunu düşünmedi. Paganın cesedi umulmadık şekilde eriyerek yok oldu. Yaşanan bu olaylar halkın kulağına varınca bazı ermiş kimseler paganın söylediklerinin lanet olduğunu fark etti.  Yaşamını yitiren Pagan, orada işkence gören insanların ruhlarının, Mesih’in dünyaya tekrar geleceği güne kadar zindanların içerisine ve duvarlarına hapsolmasını, Mesih’in geldiği gün ise; ruhların hesap sormak için serbest kalmasını dilemişti. Mesih’in dünyaya ayak bastığı gün, Yedi Kule Zindanları’nda işkence görüp ölen bütün insanların ruhları serbest kalacak ve kendilerine yapılan zülüm için hesap soracaklardı. Bu olaydan sonra günümüzde bile zindanda çığlıklar ve değişik lisanda cümleler duyulduğu söylenir. 

.
yedikule-zindanlari

TUTANKAMON'UN LANETİ

Tutankamon'un mezarı keşfedildiğinde mezar hiç soyulmamış ve hazinesi yerli yerinde duruyordu. Bu Tutankamon'u diğer firavunlardan ayıran önemli özelliklerinden birisiydi ama en önemlisi değildi. Çünkü en önemli özelliği mezarının açılmasıyla birlikte ortaya çıkan lanet söylentileriydi. 

İngiliz arkeolog Howard Carter 1 Kasım 1922 günü Krallar Vadisi'nde hiç kazılmamış bir alan keşfeder. Aslında bu bulduğu yer bir giriştir. 26 Kasım'da kızıyla içeri girmeyi başarır. Gördükleriyle adeta dili tutulur. Mezar Mısır firavunu Tutankamon'a aittir ve etrafta el değmemiş paha biçilemez hazineler bulunmaktaydı. Ama gözüne bir yazı çarptı. Bu bir hiyeroglif yazıydı ve şöyle yazıyordu: ''Firavunun mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır.'' 

Bu keşiften sonra bir dizi gariplikler yaşanmaya başladı. Carter'in uğurlu kanaryası nerden geldiği belli olmayan bir kobra yılanı tarafından yendi. Kobra, yılanı Mısır yöneticilerinin simgesidir. Mezarlığın bulunmasından birkaç hafta sonra kazıların finansal desteğini sağlayan İngiliz lordu hastalandı ve çok geçmeden öldü. Lordun ardından köpeği de ölünce lanet söylentileri iyice güçlendi. Lord Carnavron'un arkadaşı da cenazeye katılmak için geldiği Mısır'da, firavunun mezarını görmeye gitti ve 12 saat sonra yüksek ateşten öldü. Ardından bir milyarder mezarı ziyaret ettiği gün ateşlenerek öldü. Carter'ın yardımcısı Mace, ateş nöbetlerine tutulunca işi bıraktı ve 1928 yılında öldü. Bethell, Carter'ın diğer yardımcısıydı ve 45 yaşında kan dolaşımı yetersizliğinden öldü. Radyolojist Reid, Tutankamon'un kaç yaşında olduğunu bulmak için X ışınları ile mumyada incelemeler yapıyordu. İngiltere'ye döndükten kısa bir süre sonra öldü. Bu ölümlerin ardından mezarlarda zehir üreten bir tür bakterinin olabileceği iddia edildi ancak bu hiç bir zaman kanıtlanamadı.

tutankamon
tutankhamun

KUCHISAKE ONNA

 

1978 Aralık ayında Gufi şehrinde ortaya çıktı. Özellikle öğrenciler arasında popüler oldu. Bu efsane büyük bir panik yarattığı için öğretmenler ve veliler öğrencileri okula götürürken grup oluyorlardı. Okul güzergahlarına polis ekipleri de yerleşmişti. 

Japonya'nın ilk modern şehir efsanesi olarak kabul edilmektedir. Bu efsanenin birden çok versiyonları bulunmaktadır ama en çok kabul edileni şu şekildedir: Gece sokakta yalnız başına gezen insanları kendine kurban olarak seçer. Yüzünde cerrahi bir maske vardır. Maskeyi çıkarmadan ''Ben güzel miyim?'' diye sorar. Hayır, cevabı alırsa kurbanını anında orada öldürür. Evet, cevabını alırsa maskesini çıkarır ve ''Peki ya şimdi?'' diye sorar. Evet, cevabını alırsa ondan uzaklaşır ve evine kadar takip edip öldürür. Hayır, cevabını alırsa kurbanının ağzını keser ve kendine benzetir. 

Kuchisaki Onna'nın neden bu hale geldiğiyle ilgili anlatılar da mevcuttur. Bir hikayeye göre başarısız bir estetik ameliyattan sonra bu hale geliyor. Diğer hikayeye göreyse aslında üç kadın bulunuyor. Üç kardeş. Kardeşlerden ilki bir ameliyattan, ikincisi bir trafik kazasından sonra kuchisake onna’ya dönüşüyor. Üçüncü kardeş ise, diğer kardeşlerinin “korkunç” görüntüleri sebebiyle aklını kaybediyor ve o da kendisini onlara benzetiyor. Bazı hikayelere göre kurtulmanın şansları var. Sorularına belirsiz cevaplar verip kaçabiliyorsunuz ya da ''bekko-ame'' isimli Japon şekerini fırlatıyorsunuz ama birçok anlatıda Kuchisake Onna'dan kaçış yolu yok.

.
.

MEÇKEY (MEÇİK)

Türk ve Anadolu has bir kavram olan Meçkey, Tatarca bir kavramdır. Vampir anlamına gelmektedir. Anadolu'da ise çoğunlukla mezarlarından kalkan ölüleri ifade etmek için kullanılır. Hem Anadolu hem de Batı kültürüne ait özellikler taşımaktadır. Bu varlıklar insan eti yer ve insan kanı içerler. Çoğunluğunda ''taun'' adı verilen vebaya benzer bir hastalık olduğuna inanılır. Anadolu inancından kambur yaşlı bir erkek ya da kadın olarak tasvir edilir. Bu varlıkların geceleri beyaz bir kefen ile etrafta dolaştıkları, insanları dövdükleri, kaçırıp işkence ettikleri, evleri soydukları, çok hızlı bir şekilde koşabildikleri, at ve silah kullanmayı bildikleri söylenir. Bu inanış Osmanlı'ya da geçmiştir. Onların ağaç kovuklarında yaşadıkları ve geceleri ortaya çıktıklarına inanırlardı. Meçkeylerin suda yaşadığı da söylenmiştir. Bu yüzden çoğu boğulma vakalarının Meçkeyler yüzünden olduğu düşünülmektedir. Takvim-i Vekayi gaztesinin 69. sayısında şu şekilde onlardan bahsedilmiştir:

“Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tanımına göre, bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı “bu cesetleri yakmak gerek” dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı.” 

.
.

NAALE BAA

''Yarın gel'' demektir. 1990 yılında Hindistan'ın güneybatı bölgesindeki Karnataka'da patlak vermiştir. Köylüler kapılarına bu varlıktan korunmak için kapılarına ''naale baa'' yazıp korunuyorlardı. Zaman içinde ''naale baa'' bu varlığın adı haline geldi. Bu varlık sonsuza kadar yanında kalacak bir adam aradığı için diğer bir adı da ''gelin ruhu'' olarak bilinmektedir. Efsanenin eski versiyonlarında yırtık pırtık bir elbise giyer, saçları darmadağındır ve kapıları çalıp sadaka ister. Yeni versiyonda ise sokaklarda dolaşıp erkekleri avlayarak onlar üzerinde hak iddia eder. Bu varlık genellikle ailenin tek para kazanan üyesi olan evin tek oğlu veya erkeği için gelir. Bu yüzden sadece kaçıracağı erkek için değil tüm ailesi için uğursuzluk getirir. 

.

Umm Al Duwais

''Bir eşeğin ayakları, bir kedinin gözleri, bıçaklı eller, saçları gece kadar siyah, tatlı parfüm... O Umm Al Duwais'tir; hem korkunç hem güzel, hem tiksindirici hem de karşı konulamaz ve her bakımdan ölümcül.'' 

Bir tüccar kervanı kıyıya doğru ilerlerken, güneş Arap çölünün çorak kumlarına vuruyordu. Onu arayanların isteklerini yerine getirebilen ve sorunlarını çözebilen güçlü bir cadının hikayelerini duymuşlardı.

Ancak Umm Al Duwais'in yaşadığı söylenen yere yaklaştıkça heyecanları korkuya dönüştü. Cadının göründüğü gibi olmadığına ve gerçek formunun erkekleri bütünüyle yutan canavarca bir yaratığa benzediğine dair söylentiler duymuşlardı.

Tüccarlar, endişelerine rağmen, dileklerinin yerine getirilmesi konusunda çaresizce yola devam ettiler. Sonunda Umm Al Duwais'in yaşadığı söylenen mağaraya vardıklarında, siyah saçlı, delici yeşil gözlü güzel bir kadınla karşılaştılar.

"Hoş geldiniz yolcular" dedi gülümseyerek. "Seni benim mütevazı evime getiren şey nedir?"

Tüccarlar nasıl ilerleyeceklerini bilemedikleri için tereddüt ettiler. Sonunda biri öne çıkıp konuştu.

"Senin büyük gücünü duyduk ey Umm Al Duwais " dedi. "Yıllardır bizi rahatsız eden bir sorunun çözümü için yardımınızı istiyoruz."

Umm Al Duwais, adam içinde bulunduğu durumu anlatırken sabırla dinledi. Bitirdiğinde düşünceli bir şekilde başını salladı.

"Sana yardım edebilirim" dedi. "Ama önce değerini kanıtlaman gerekiyor. Bana hoş bulacağım bir hediye ver, ben de isteğini dikkate alacağım."

Tüccarlar mağaradan ayrıldı ve cadıya bir hediye bulmak için yola çıktılar. Yılda yalnızca bir kez açan nadir ve güzel bir çiçeğe rastlayana kadar çölü saatlerce aradılar.

Heyecanla mağaraya döndüler ve çiçeği Umm Al Duwais'e sundular. Yakından inceledi ve sonra gülümsedi.

"Bu gerçekten değerli bir hediye" dedi. "Dileğini yerine getireceğim."

Ve bununla birlikte mağaranın gölgelerinde kayboldu.

Tüccarlar bundan sonra ne olacağını bilmeden endişeyle beklediler. Aniden çölde yankılanan kan dondurucu bir çığlık duydular. Mağaraya koştular ama Umm Al Duwais'i gerçek formunda buldular: jilet gibi keskin dişleri ve pençeleri olan garip bir yaratık.

Cadı onlara saldırdı ve onlar da hayatları için umutsuzca savaştılar. Ama sonuçta ona rakip olamadılar.

Güneş çölün üzerinde batarken duyulan tek ses rüzgarın uğultusuydu. Tüccarlar gitmişti ve Umm Al Duwais bir kez daha mağarasında yalnız başına bir sonraki kurbanını bekliyordu.

Umm Al Duwais'in efsanesi, ne pahasına olursa olsun güç ve zenginlik arayanlar için uyarıcı bir hikaye olarak bugün hala yaşıyor. Çünkü en sonunda çöküşümüze yol açan şey genellikle en çok arzuladığımız şeyler olur.

Rashid, çölde saatlerce dolaştıktan sonra nihayet Umm Al Duwais'in topraklarının eteklerine ulaştı. Lanetli köye yaklaşırken ensesindeki tüylerin diken diken olduğunu hissedebiliyordu. Rüzgâr ürkütücü bir şekilde uğulduyordu ve hava ölüm kokusuyla ağırlaşmıştı.

Köyün derinliklerine doğru ilerledikçe Rashid, sanki köylüler bir şeyi dışarıda tutmaya çalışıyormuş gibi tüm kapı ve pencerelerin tahtalarla kapatıldığını fark etti. Aniden, tahtalarla kapatılmış pencerelerden birinin arkasından yüksek bir hışırtı sesi duydu. Yavaşça pencereye yaklaştı ve tahtaların arasındaki boşluklardan baktı.

Dehşet içinde, bir grup sıska erkek, kadın ve çocuğun odanın köşesinde toplanmış olduğunu gördü. Hepsi sıska ve solgundu, gözleri çökmüş, yanakları çökmüştü. Rashid onların Umm Al Duwais'in lanetinin talihsiz kurbanları olduklarını biliyordu.

Aniden arkasında yumuşak bir fısıltı duydu. "Buraya gelmemeliydin canım" dedi boğucu bir ses. Rashid arkasına döndüğünde Umm Al Duwais'in arkasında durduğunu, gözleri karanlıkta parıldadığını gördü.

"Benden kaçamazsın Rashid. Benim olacaksın" dedi keskin pençeleriyle ona doğru atılırken.

Rashid onunla savaşmaya çalıştı ama gücü insanın ötesindeydi. Kadın onu alt ediyordu ve yaşam gücünün yavaş yavaş tükendiğini hissedebiliyordu. Aniden büyükannesinin ona verdiği muskayı hatırladı. Gömleğinin altından çıkarıp Umm Al Duwais'in önüne kaldırdı.

Muska gözüne çarptığı anda Umm Al Duwais dehşet içinde geri çekildi. Kan donduran bir çığlık attı ve ortadan kayboldu. Rashid, lanetli cinleri mağlup ettiğini, kendisini ve köylüleri onun gazabından kurtardığını biliyordu.

O günden itibaren Reşid, Umm Al Duwais'i mağlup eden cesur kahraman olarak tanındı. Köylüler onu övdü ve ona hediyeler yağdırdı; Rashid onun kaderini gerçekleştirdiğini biliyordu.

Rashid lanetli köyden çıkarken tanık olduğu dehşeti asla unutamayacağını biliyordu. Ama aynı zamanda zafer kazandığını ve her zaman ülkedeki en kötü şöhretli cin olan Umm Al Duwais'i yenen kahraman olarak hatırlanacağını da biliyordu. Adadan ayrılırken Fatıma, Ahmed'e döndü ve şöyle dedi: "Ben " Seninle tanıştığım ve bu macerayı seninle yaşadığım için çok minnettarım. Bana en karanlık efsanelerin bile mutlu sonla bitebileceğini gösterdin."

Ahmed gülümsedi ve şöyle cevap verdi: "Hayatın güzelliği budur. Önümüzde hangi maceraların olduğunu asla bilemeyiz. Ve onlarla nasıl yüzleşeceğimizi seçmek bize kalmıştır."

Anakaraya yaklaştıklarında Ahmed, Umm Al Duwais'in sudaki yansımasını gördü. Ona el sallıyordu ve o da adadan kaçmalarına yardım eden kişinin kendisi olduğunu fark etti.

Fatima, Ahmed'in ifadesini fark etti ve bakışlarını takip etti. "Nedir?" diye sordu.

Ahmed, Fatima'ya döndü ve şöyle dedi: "Umm Al Duwais. Veda ediyor."

Fatima yansımaya baktı ve cadının yüzünü gördü. "Teşekkür ederim Umm Al Duwais" diye fısıldadı.

Kıyıya adım attıklarında hayatlarının sonsuza kadar değiştiğini anladılar. Korkularıyla yüzleşip onları yenmişlerdi ve bunun için birbirlerine teşekkür etmeleri gerekiyordu.

Ahmed, Fatima'ya döndü ve "Hadi eve gidelim" dedi.

Fatima gülümsedi ve elini tuttu. "Evet, hadi eve gidelim."

 

Alntıdır: https://vocal.media/horror/umm-al-duwais-the-tale-of-the-desert-witch

.
.

karanlikahmer.com

İyi okumalar dileriz efendim...

bottom of page